YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA İŞ KAZASI & İŞVERENİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ & SONUÇLARI
İçindekiler
Toggleİş Kazası Tanımı & İşverenin Hukuki Sorumluluğu
İş Kazası Tanımı
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun (“İSGK”) “Tanımlar” kenar başlıklı 3/1/g bendi uyarınca iş kazası “iş yerinde veya işin yürütülmesi sırasında meydana gelen, ölüme veya ruhen ya da fiziken yaralanmaya sebep olan olaylar bütünü” olarak tanımlanmaktadır.
Ek olarak, bir kazanın iş kazası olarak nitelendirilebilmesi adına 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (“SSGSSK”)’nun 13. madde hükmünün ele alınması gerekmektedir. Keza, mezkûr madde iş kazasının tanımını daha detaylı ele almış ve hangi durumların iş kazasından sayılacağını ilk fıkrasında belirtmiştir.
İlgili hüküm uyarınca;
- Sigortalının[1] işyerinde bulunduğu sırada,
- İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
- Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
- Hizmet akdi ile çalışan emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
- Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaylar iş kazası sayılır.
SSGSSK m. 13/1/b bendi kapsamında dikkat edilmesi gereken husus, ortaya çıkan kazanın işverenin sigortalıya yapması için vermiş olduğu görevle ilgisinin bulunup bulunmadığı, görevin yerine getirilmesi için geçen süre içinde ortaya çıkıp çıkmadığının tespit edilmesidir. Başka bir yere görevli olarak gitmesi istenen çalışanın, çalışma konusu ile ilgisi bulunmayan ve görevi dışında ortaya çıkan hal ve durumlar iş kazası olarak kabul edilmez.[2]
SSGSSK m. 13/1/d bendine örnek olarak, kadın çalışanın bebeğini emzirmek için belirlenen vakitlerde işyerindeki bebek bakım odasında ayağı kayarak merdivenden düşmesi sonucunda oluşan kaza veya çocuğunun olduğu yere gidip gelirken meydana gelen kazalar iş kazası sayılmaktadır.
SSGSSK m. 13/1/e bendine örnek olarak, işverence sigortalıya verilen ve sigortalının kendisinin kullandığı araçla işe gidiş – gelişi sırasındaki kazalar iş kazasından sayılacaktır. Ek olarak, Yargıtay’a göre, sigortalının işe gitmek için işverence belirlenen yerde servis aracı beklerken üçüncü şahsa ait aracın çarpması neticesinde işçinin uğradığı kaza da iş kazası sayılmaktadır.
Madde hükmüne istinaden örneklendirilen ve madde hükmü kapsamında giren tüm hallerde, sigortalı Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (“SGK”) iş kazası sigortası yardım ve ödeneklerinden yararlanabilecektir. Bu anlamda, SGK’nın hukuki yükümlülüğünün doğması için SSGSSK’nin 13. maddesinde yer alan durumların gerçekleşmesi yeterli olacaktır. İş kazasının sigortalının işyerinde bulunduğu sırada gerçekleşmesi halinde, örneğin öğle tatilinde işçinin işyerinden sayılan avluda[3] voleybol oynarken düşüp sakatlanması ya da avluda yer alan çukura düşerek yaralanması SSGSSK anlamında bir iş kazasıdır.
Bununla birlikte, işverenin, kusursuz sorumluluk halleri haricinde iş kazasından kaynaklı hukuki yükümlülük altına girebilmesi için aranan koşullar şu şekildedir:
- Bir iş kazasının olması,
- Bu kazanın bir iş kazası niteliğini taşıması,
- Kusursuz sorumluluk halleri dışında işverenin kusurlu olması,
- Bunun sonucunda bedensel veya ruhsal bir zararın ya da ölümün ortaya çıkması ve,
- Uygun illiyet bağının bulunması.
Dolayısıyla, işverenin iş kazasından sorumlu tutulabilmesi için yalnızca iş kazasının meydana gelmesi yeterli görülmemekte olup aynı zamanda kazanın yapılan işle bağlantılı olması, onun bir sonucu olarak ortaya çıkması zorunludur.
Ancak, yapılan işle ilgili olmak koşuluyla kaza işyeri dışında da gerçekleşse uygun illiyet bağının varlığı halinde işverenin sorumluluğunun kabul edilmesi gerekir. Yargıtay da SSGSSK kapsamında iş kazasının oluşumu için ilgili kazanın işyeri sınırları içerisinde meydana gelmesini yeterli bulmaktadır. Örneğin, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi[4] sigortalı işçi düşmanları tarafından öç almak kastıyla işyerinde öldürülmüş olduğuna göre olayın SSGSSK kapsamında iş kazası olarak sayılması gerektiğini belirtmiştir. Bununla birlikte, işçinin dışarıdan ateş edilen kurşunla işyerinde vurulmasından işvereni sorumlu tutmamıştır.
İşverenin Hukuki Sorumluluğunu Ortadan Kaldıran Hal: İlliyet Bağının Kesilmesi
Yukarıda da değinildiği üzere, iş kazasının işyeri sınırları içerisinde meydana gelmesi halinde işverenin hukuki sorumluluğunun doğabilmesi için iş ile kaza arasında bir illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda, illiyet bağını kesen haller yüksek mahkeme kararları[5] uyarınca aşağıdaki şekilde sıralanmakta olup söz konusu durumların varlığı halinde işçi veya hak sahipleri kural olarak işverenden tazminat talep edemeyeceklerse de SGK’nın yardım ve ödeneklerinden yararlanabilecektir.
- Kazaya uğrayan işçinin ağır kusuru
- Üçüncü kişinin ağır kusuru
- Mücbir nedenler
İşçinin kendi kusurlu davranışı veya kastı ile yapılan iş kazası, illiyet bağını kesecek olup işçi kusurunun kast düzeyinde olması beklenmemektedir.[6] Bununla birlikte, işçinin kusuru illiyet bağını kesecek nitelikte değil ise, bu durumda işveren tarafından ödenecek tazminatta indirim nedeni olarak değerlendirilmektedir. Bir diğer deyişle, işçinin kısmi kusuru olması durumunda işverenin sorumluluğu ortadan kalkmayacaktır.
Aynı şekilde, 3.kişinin kusurunun bulunması durumunda da tam kusur aranmaktadır. Aksi halde 3. kişi ile işveren arasında müteselsil sorumluluk meydana gelecektir.[7]
Mücbir sebep hallerine ise işyerinde bir deprem, su baskını veya heyelan nedeniyle iş kazasının meydana gelmesi örnek verilebilecek olup bu gibi durumlarda işverenin sorumluluğu gündeme gelmeyecektir. Bununla birlikte, işverenin kusuru bulunmasa dahi hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde işveren bir ölçüde sorumlu tutulabilmektedir.
Gerçekleşen Kaza Durumları Bakımından Özel Hâller
- Alt işveren – asıl işveren ilişkisinde, alt işverenin işçisinin asıl işverenin işyerinde kazaya uğraması sosyal güvenlik hukuku açısından iş kazası olarak kabul edilmekte olup asıl işveren alt işverenle birlikte sorumlu tutulmaktadır.[8]
- Geçici iş ilişkisi kapsamında çalışan işçilerin, geçici işverenin işyerinde uğradığı kazalar da iş kazası sayılmakta olup her iki işveren müteselsilen sorumlu kabul edilmektedir. [9]
- İşçinin yıllık izinli olduğu dönemde işyerinde bulunarak kazaya uğraması durumunda, sigortalılık ilişkisi devam ettiği için bu olay da iş kazası olarak değerlendirilmektedir.
- Ek olarak, Yargıtay kararları doğrultusunda, işyerinde meydana gelen kalp krizleri [10] ve intiharlar [11]da iş kazası kapsamında kabul edilmektedir.
- Geçici görevle yurtdışına gönderilen sigortalıların, görev sırasında maruz kaldığı kazalar iş kazası sayılmaktadır.
- Sigortalının özel bir amaçla hareket ettiği durumlar, iş kazası sayılan hallerin dışında tutulmaktadır.[12]
- Sigortalının; işvereni tarafından sağlanan taşıtlarla işe gidiş-geliş sırasında yaşadığı kazalar iş kazası olarak kabul edilirken, kendi özel aracıyla veya şahsi işlerini gerçekleştirmek adına işverence tahsis edilen araçları kullanırken[13] meydana gelen kazalar iş kazası kapsamında değerlendirilmemektedir. [14]
Sonuç olarak; Yargıtay kararları ışığında iş kazası değerlendirmesinde olayın hizmet akdi kapsamında ve işverenin hâkimiyeti altında gerçekleşmesi gerektiği vurgulanmakta olup aksi durumlarda iş kazası kapsamına girmemektedir.
İş Kazalarının Önlenmesinde İşverenin Yükümlülükleri
Anayasa’nın 49. maddesinde düzenlenen çalışma hakkı ve ödevi, 50. maddesinde düzenlenen çalışma şartları ve dinlenme hakkı, 60. maddesinde düzenlenen sosyal güvenlik hakkı, çalışma hayatındaki risk faktörü karşısında işçiyi koruma altına alan hükümlerdir. Bu hükümler; işçiler açısından koruma getirirken, işveren açısından bu korumanın sağlanması adına yükümlülükler ve sorumluluklar getirmektedir. İşverenin yerine getirmesi gereken yükümlülükler 4857 sayılı İş Kanunu (“İK”)ve sair mevzuatlarda düzenlenmektedir:
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) Açısından İşverenin Yükümlülükleri
TBK m. 417/2 uyarınca işveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak amacıyla her türlü önlemi almak ve gerekli araçları eksiksiz sağlamakla yükümlüdür.
TBK m. 417 hükmü, hizmet sözleşmesinin asli bir edim yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Bu nedenle de işçinin, koruma yükümlülüklerini yerine getirmeyen işverene karşı TBK m.123’e göre hareket etme imkânı bulunmakta olup; işi görmekten kaçınabileceği gibi bağımsız ifa davası da açabilir, hizmet sözleşmesini de feshetme imkânı bulunmaktadır.[15]
4857 sayılı İş Kanunu Açısından İşverenin Yükümlülükleri
Çağrı üzerine çalışma ve uzaktan çalışmayı düzenleyen İK’nin 14. maddesine 2016’da eklenen fıkra[16] ile işverenin sorumlulukları genişletilmiştir. Bu kapsamda, işveren uzaktan çalışma ilişkisi olsa bile iş sağlığı ve güvenliği konusunda çalışanını bilgilendirme, gerekli eğitimleri verme, sağlık denetimlerini sağlama ve tedarik ettiği ekipmanlar için iş güvenliği önlemlerini alma yükümlülüğüne sahiptir. İşverenin bu sorumlulukları, işçinin işverenin talimatı ve menfaati doğrultusunda çalıştığı her durumda geçerlidir. İşçinin iş yerinde fiilen bulunup bulunmamasına bakılmaksızın, işverenin eğitim ve önlem alma yükümlülüğü devam etmektedir.
İSGK Açısından İşverenin Yükümlülükleri
İSGK’nin 4. maddesi işverene ait olan yükümlülükleri düzenlemektedir. İşveren, çalışanların sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlüdür ve bu yükümlülük mesleki risklerin önlenmesinden, çalışanlara bilgi ve eğitim verilmesine kadar uzanır. Bu kapsamda;
- İşveren, işyerindeki riskleri belirleyip gerekli önlemleri almakla, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini sürekli olarak güncelleyip iyileştirmekle yükümlüdür.
- Ek olarak, alınan bu önlemlerin uygulanmasını izlemek, denetlemek ve uygunsuzlukları gidermek de işverenin sorumluluğundadır. Risk değerlendirmesi yapmak ya da yaptırmak işverenin görevleri arasında yer almaktadır.
- İşverenin, çalışanların sağlık ve güvenlik açısından uygunluğunu göz önünde bulundurarak görev vermesi gerekmektedir.
İlgili maddede, yükümlülüklerin yerine getirilmesi için işverenin, işyeri dışından uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alabileceği, ancak bu hizmetlerin alınmasının işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı düzenlenmektedir. Çalışanların da iş sağlığı ve güvenliği noktasında yükümlülükleri olsa da bu durum işverenin sorumluluklarını hafifletmez. Aynı zamanda, işveren iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
İSGK’nın 10. maddesinde işveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak ve yaptırmakla yükümlü kılınmıştır. İşveren, çalışma ortamındaki riskleri tespit etmek ve çalışanların bu risklere ne kadar maruz kaldığını belirlemek için gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaları yaptırma zorunluluğu altındadır. Bu, işverenin işyerinde sürekli bir denetim ve izleme süreci yürütmesi gerektiğini göstermektedir.
İSGK’nin 12. maddesinde işyerinde ciddi, yakın ve önlenemeyen bir tehlikenin mevcut olması durumunda, işverenin yükümlülüğü düzenlenmektedir. Buna göre; ciddi ve yakın bir tehlike durumunda işveren, çalışanların işlerini bırakıp derhal çalışma yerlerinden güvenli bir bölgeye gitmelerine olanak tanıyan önceden hazırlanmış bir düzenlemeyi sağlamak zorundadır. Ek olarak, çalışanlara bu durumlarda nasıl hareket edeceklerine dair gerekli talimatları da vermiş olması gerekmektedir.
İş kazasının meydana gelmesi durumunda işverene yüklenmiş sorumluluklar İSGK’nin 14. maddesinde ele alınmaktadır. Buna göre; işveren, meydana gelen tüm iş kazalarının ve meslek hastalıklarının kaydını tutmak zorundadır. Bununla birlikte, iş kazaları ve meslek hastalıklarıyla ilgili detaylı raporların düzenlenmesi gerekmektedir. İşyerinde bir kazanın yaralanmaya veya ölüme neden olmaması durumunda dahi, eğer işyeri ya da iş ekipmanı zarar görmüşse ya da çalışan veya ekipmanın zarar görme potansiyeli varsa, bu tür olaylar da incelenmeli ve raporlanmalıdır.
Yargıtay’a göre de işveren, gözetme borcu gereği; çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır. [17]
İSGK’nin 15. maddesi, işverenin çalışanların sağlık gözetimini sağlama yükümlülüğünü açık bir şekilde belirlemektedir. Bu madde, işverenin yalnızca çalışanların sağlık ve güvenlik risklerini göz önünde bulundurarak düzenli sağlık gözetimi yapmasını değil, aynı zamanda belirli durumlarda (işe giriş, iş değişikliği, iş kazası, meslek hastalığı gibi) sağlık muayenelerinin yapılmasını da zorunlu kılmaktadır:
- Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde çalışacak olan çalışanların işe uygunluklarını belgeleyen sağlık raporlarının alınması gerektiği vurgulanmıştır. İşyerinde sağlık raporları işyeri hekiminden alınmalıdır.
- 50’den az çalışanı bulunan az tehlikeli işyerlerinde sağlık raporlarının kamu hizmet sunucuları veya aile hekimlerinden alınabilmesi, bu tür işyerlerinin daha esnek bir düzenleme altında sağlık hizmetine erişimini sağlamaktadır.
Yine bu konuyla bağlantılı olarak İSGK’ye göre, belirlenen şartları taşıyan tüm işletmelerde işyeri hekimi bulundurulması zorunludur. Mevzuata göre:
- 50 ve üzeri çalışana sahip tüm işyerlerinde işyeri hekimliği yönetmeliği kapsamında hekim bulundurulması gerekmektedir.
- Ek olarak, 50’den az işçi bulunan ancak az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan tüm işyerlerinde de işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu vardır.
Yasal zorunluluğu bulunan işletmelerde işyeri hekimi bulundurulmaması durumunda her ay tehlike sınıfına göre ceza uygulanmaktadır.
İşyeri hekimlerinin çalışma süreleri ve iş kapsamları, risk grubuna göre değişiklik göstermektedir:
- Yüksek tehlike grubundaki işletmelerde işyeri hekimlerinin mesai süreleri, her ay personel başına en az 15 dakika olarak belirlenmiştir.
- Tehlikeli grubundaki işletmelerde işyeri hekimlerinin çalışma süresi ayda personel başına 10 dakika,
- Düşük tehlike grubundaki işletmelerde bu süre personel başına ayda 5 dakika olarak belirlenmiştir. Bu süreler, asgari düzeyde tutulacak şekilde belirlenmiştir.
İSGK’ye göre, iş yerinde hekim bulundurma zorunluluğunun yanında iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu da getirilmiştir. Ancak bu zorunluluk, işyerinin tehlike sınıfına ve çalışan sayısına göre farklılık göstermektedir:
- Az tehlikeli işyerlerinde iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu, yalnızca 50’den fazla çalışanı olan işyerlerinde geçerli iken,
- Tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde çalışan sayısına bakılmaksızın her işyeri iş güvenliği uzmanı bulundurmak zorundadır.
İş güvenliği uzmanlarının görev süreleri ve işyerlerinde görevlendirilmelerine ilişkin esaslar, işyerinin tehlike sınıfına göre belirlenmiştir:
- Az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışan başına ayda en az 10 dakika,
- Tehlikeli sınıfta çalışan başına ayda en az 20 dakika
- Çok tehlikeli sınıfta ise çalışan başına ayda en az 40 dakika iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi gerekmektedir.
Bunun yanında, büyük işyerleri için tam zamanlı iş güvenliği uzmanı görevlendirme şartları da düzenlenmiştir:
- Az tehlikeli işyerlerinde 1000 ve daha fazla çalışan için her 1000 çalışan başına tam gün çalışacak en az bir iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi zorunludur.
- Tehlikeli işyerlerinde bu sınır 500 çalışan ve daha fazla çalışan için her 500 çalışan başına tam gün çalışacak en az bir iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi zorunludur.
- Çok tehlikeli işyerlerinde ise 250 çalışan ve daha fazla çalışan için her 250 çalışan başına tam gün çalışacak en az bir iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi zorunludur.
Çalışan sayısının bu eşiklerin tam katlarından fazla olduğu işyerlerinde ise geri kalan çalışan sayısına göre ek iş güvenliği uzmanı istihdam edilmelidir.
İSGK’nın 17. maddesinde “Çalışanların Eğitimi” kenar başlığı altında işverene, çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği konularında yeterli eğitim almalarını sağlama yükümlülüğü getirilmiştir. Bu madde, çalışanların işyerinde karşılaşabilecekleri tehlikeler, riskler ve bu risklere karşı nasıl korunacakları hakkında bilgilendirilmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Bu eğitim, çalışanın işe başlamadan önce, iş değişikliği yaptığında, yeni teknoloji veya ekipman kullanımı söz konusu olduğunda güncellenmelidir. Eğitimler, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konusunda bilgi sahibi olmasını sağlamak amacıyla düzenlenir ve sadece teorik bilgiyle sınırlı kalmayarak uygulamalı olarak da verilebilmektedir. Eğitimlerin içerikleri, işin özelliklerine ve tehlike sınıfına uygun şekilde belirlenmeli ve çalışanların işyerindeki güvenliğini artırmayı hedeflemelidir. Ek olarak, bu eğitimlerin düzenli olarak yenilenmesi ve ortaya çıkan yeni risklere uygun şekilde güncellenmesi gerekmektedir.
Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çalışanların yapacakları işlerle ilgili mesleki eğitim aldıklarını belgeleyememeleri durumunda, bu kişilerin çalıştırılmaları İSGK uyarınca yasaklanmaktadır. İş kazası geçiren ya da meslek hastalığına yakalanan çalışanlara ise, işe başlamadan önce kazanın ya da hastalığın sebepleri, korunma yolları ve güvenli çalışma yöntemleri hakkında ek eğitim verilmesi zorunlu tutulmuştur.
Çalışanların Hakları: İş Kazası Sonrası Tazminat ve Diğer Talepler
İşçinin, iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda uğradığı zararlar, SGK ve işveren tarafından tazmin edilir. SGK’nın, işçiye yapacağı ödemeler, SSGSSK ve buna ilişkin olarak çıkarılan sair mevzuat uyarınca yapılmaktadır. Bu ödemelerin, işçiye ya da ölümü durumunda hak sahiplerine yapılabilmesi için, sosyal güvenlik hukuku anlamında iş kazasının ya da meslek hastalığının meydana gelmiş olması gerekli ve yeterlidir.[18]
İş kazasına ya da meslek hastalığına uğrayan işçi ya da hak sahipleri SGK’nın yaptığı ödemeler dışında kalan maddî zararlarını ve ek olarak manevî zararını kusurlu olan işverenden talep edebilmektedir.
Ek olarak, SSGSSK m. 21 uyarınca, SGK da işçiye ya da hak sahiplerine yaptığı ödemeleri, açacağı rücu davasıyla, kusuru oranında işverenden talep edebilmektedir.[19]
SSGSSK m. 97 uyarınca, işçiler ya da hak sahipleri, hak kazandıkları yardım ve gelirleri beş yıl içinde kurumdan talep etmezlerse, söz konusu talepler zamanaşımına uğramaktadır. Bu durumda, işçiler SGK’dan talep edemedikleri tazminat taleplerini, on yıllık zamanaşımı süresince, doğrudan işverene yöneltebilmektedirler.[20]
- Maddi Tazminat
İş kazası ya da meslek hastalığına uğrayan işçinin malvarlığındaki eşyaya ilişkin bir zararı söz konusu olabilir. Bu noktada, işçinin, araç trafiğinde bir iş kazası geçirmesi ile meydana gelen zarar, kusurlu olan işveren tarafından TBK m. 49 haksız fiil hükümleri uyarınca tazmin edilebilmektedir.
İşçinin malvarlığında azalmaya neden olan bedensel zarar kalemlerinden bazıları, TBK m. 54’te yer almaktadır. Bunlar, tedavi giderleri, çalışılmayan dönemde uğranılan kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden kaynaklanan kayıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından kaynaklanan kayıplardır. İşçi, TBK m. 54’te sayılan bu bedensel zarar kalemlerinden başkaca zararının da olduğunu ispatladığı takdirde, o zararın tazminini de işverenden talep edebilmektedir.
İş kazası ve meslek hastalığı sonucunda işçinin ölümü söz konusuysa; işçinin yakınlarının talep edebilecekleri tazminata ilişkin zarar kalemleri, TBK m. 53’te yer almaktadır. Bu kapsamda; cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar (destekten yoksun kalma tazminatı) işçinin yakınları tarafından işverenden talep edilebilmektedir.
- Manevi Tazminat
İş kazası ve meslek hastalığı sonucunda bedensel zarara uğrayan işçi, şartları varsa maddî tazminatın yanında manevî tazminat da talep edebilmektedir. Manevî tazminat, Türk Hukuku’nda hem bedensel zararlardan hem de kişilik haklarına verilen zararlardan kaynaklanarak talep edilebilmektedir.
Bununla birlikte, TBK m. 56/2 uyarınca işçinin ölümü ya da ağır bedensel zararların varlığı durumunda şartları varsa, işçinin yakınları da işverenden manevî tazminat talep edebilmektedir.
İşçinin ya da yakınlarının, işverenden manevî tazminat talep edebilmeleri için kural olarak işverenin kusurunun bulunması şarttır.[21]
- Cezai sorumluluk
Ceza sorumluluğu şahsidir. Dolayısıyla, hukuki sorumluluk gerçek kişi veya tüzel kişi olan işverenin üzerinde iken, cezai sorumluluk ancak gerçek kişi bakımından söz konusu olabilir. Bu doğrultuda, işyeri organizasyonu çerçevesinde is sağlığı ve güvenliği bakımından kimin/kimlerin hangi yetki ve görevlere sahip olduğu ve kazanın gerçekleşme şekline göre kimin/kimlerin sorumlu olduğu belirlenir. Ayrıca ceza sorumluluğu kusura dayanan bir sorumluluktur.[22]
İşverenlerin, iş kazasından kaynaklanan cezai sorumluluğunda taksir, bilinçli taksir ve olası kastın uygulanıp uygulanmayacağı tartışma konusu olmaktadır. Son dönemde Yargıtay’ın verdiği kararlara bakıldığında, işverenlerin iş kazalarından kaynaklanan cezai sorumluluklarının belirlenmesinde, suçun manevi unsuru olarak bilinçli taksir değerlendirilmesine yönelik bir eğilimin arttığı görülmektedir. Yüksek Mahkeme kararları kapsamında ise bu durumlarda işverenler 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabileceklerdir. Söz konusu kaza sonucunda birden fazla işçinin ölümüne veya bir işçinin ölümü ile birlikte birden fazla işçinin yaralanmasına neden olması halinde ilgili cezanın üst sınırı 15 yıla kadar çıkabilmektedir. [23]
İş Kazalarının Bildirilmesi: Süreç ve Hukuki Zorunluluklar
İSGK m. 14 uyarınca işveren; bütün iş kazalarının ve meslek hastalıklarının kaydını tutmak, gerekli incelemeleri yaparak bunlar ile ilgili raporları düzenlemekle yükümlüdür. Ek olarak, işveren; işyerinde meydana gelen ancak yaralanma veya ölüme neden olmadığı halde işyeri ya da iş ekipmanının zarara uğramasına yol açan veya çalışan, işyeri ya da iş ekipmanını zarara uğratma potansiyeli olan olayları incelemek ve bunlar ile ilgili raporları düzenlemekle yükümlüdür.
İşveren, aşağıdaki hallerde belirtilen sürede SGK’ya bildirimde bulunmakla yükümlüdür:
- İş kazalarını kazadan sonraki üç iş günü içinde,
- Sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından kendisine bildirilen meslek hastalıklarını, öğrendiği tarihten itibaren üç iş günü içinde,
- İşyeri hekimi veya sağlık hizmeti sunucuları; meslek hastalığı ön tanısı koydukları vakaları, SGK tarafından yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularına sevk eder. Sağlık hizmeti sunucuları kendilerine intikal eden iş kazalarını, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları ise meslek hastalığı tanısı koydukları vakaları en geç on gün içinde SGK’ya bildirir.
Bildirimlerin, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin ekinde yer alan İş Kazası ve Meslek Hastalığı Bildirim Formu ile elektronik ya da posta yoluyla SGK’ya gönderilmesi gerekmektedir.
İş kazasını bildirmeme ya da geç bildirme cezası İSGK 26/1-e maddesinde düzenlenmiştir. İdari para cezası oranları işyerlerinin çalışan sayısı ile işyerinin tehlikeli iş statüsüne göre değişmektedir. Buna göre 2024 yılına ait idari para cezaları üç kategoriye ayrılmaktadır:
Çalışan sayısı 10 kişiden az olan işyerleri | Çalışan sayısı 10 kişiden 49 kişiye kadar olan işyerleri | Çalışan sayısı 50 kişiden fazla olan işyerleri |
Az Tehlikeli İşyerlerinde (Aynı miktarda) : 24.607 TL | Az Tehlikeli İşyerlerinde (Aynı miktarda) : 24.607 TL | Az Tehlikeli İşyerlerinde (%50 artırılarak) : 36.910 TL |
Tehlikeli İşyerlerinde (%25 artırılarak) : 30.758 TL | Tehlikeli İşyerlerinde (%50 artırılarak) : 36.910 TL | Tehlikeli İşyerlerinde (%100 artırılarak) : 49.214 TL |
Çok Tehlikeli İşyerlerinde (%50 artırılarak): 36.910 TL | Çok Tehlikeli İşyerlerinde (%100 artırılarak): 49.214 TL | Çok Tehlikeli İşyerlerinde: (%200 artırılarak): 73.821 TL |
Ek olarak, SSGSSK m. 13/2 uyarınca, işveren iş kazasını o yer kolluk kuvvetlerine derhal, kuruma da en geç kazadan sonraki üç iş günü içerisinde, 4/I-b (Bağ-KUR’lu) sigortalıları ise bir ayı geçmemek şartıyla rahatsızlığın bildirim yapmaya engel olmadığı günden sonra üç iş günü içinde iş kazası bildirgesiyle doğrudan ya da taahhütlü posta ile SGK’ya bildirmekle yükümlüdür.
Bu noktada önemli olan husus, işverene iş kazası ve meslek hastalığı durumu sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından bildirildikten sonra işverenin harekete geçmesidir.
Sonuç
İş kazası veya meslek hastalığı durumlarında, işçiler SGK ve işverenden tazminat talep edebilme hakkına sahiptir. SGK, iş kazası veya meslek hastalığı durumlarında işçilere ödeme yapmakla yükümlüdür. Ancak işçiler SGK’nın yaptığı ödemelerin dışında maddi ve manevi zararlarını da işverenden talep edebilmektedir. Ek olarak, işverenin kusurlu olması halinde; SGK, işverenden yaptığı ödemeleri rücu davası ile talep edebilmektedir. SGK’nın işverenden rücu hakkı kapsamında işçilerin maddi tazminat talepleri, tedavi giderleri ve kazanç kaybı gibi kalemler yer almaktadır. İşbu hususlara ek olarak; işçinin ölümü halinde, yakınları cenaze giderleri ve destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilmekte olup manevi tazminat ise bedensel zararlar veya kişilik hakları ihlali durumlarında işçiler tarafından talep edilebilmektedir.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda, işverenlerin çalışanların sağlığını ve güvenliğini koruma yükümlülüğünü mevzuata uygun şekilde yerine getirmesi önem taşımaktadır. Bu kapsamda, risk değerlendirmesi yapılması, çalışanlara düzenli eğitim sağlanması ve iş sağlığı tedbirlerinin düzenli periyotlar ile güncellenmesi ve özellikle tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfları haiz işyerlerinde alanında uzman iş sağlığı ve güvenliği uzmanları ile iş ortaklığı yürütülmesi önemlidir. Ek olarak, iş kazalarını yazılı olarak kayda alıp SGK’ya ve kolluğa bildirim yapma zorunluluğu işveren tarafından yerine getirilmelidir. İşverenlerin bu yükümlülüklere titizlikle uymaları hem hukuki sonuçlardan kaçınmak hem de çalışanların güvenliğini sağlamak açısından son derece önemlidir. Bununla birlikte, yükümlülüklerini yerine getirmeyen işverenler için idari para cezası uygulanma riski de gündeme gelmektedir.
Görüldüğü üzere, işverenlerin işçiyi gözetme borcu kapsamında ilgili mevzuat, işverenlere iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması kapsamında geniş yükümlülükler getirmektedir. Bu yükümlülüklere uyulmaması halinde ve/veya işverenlerin kusurlarının bulunmadığı durumlarda dahi işverenler nezdinde ciddi hukuki ve idari yaptırımlar gündeme gelebilmektedir. Bu durum, kuşkusuz anayasal sosyal güvenlik hakkının bir uzantısı olarak karşımıza çıkmakta olup işçi haklarının ve menfaatlerinin bu denli korunduğu bir rejim daha adil bir düzene zemin oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, uygulamada kimi zaman işverenlerin, işçi lehine yorum ilkesinin mağduru olabildiği görülmektedir. Bu doğrultuda, işverenlerin mevzuattan kaynaklı yükümlülüklerinin yanı sıra sair birtakım önlemler de alması bu minvalde somut olayların önüne geçilmesinde fayda sağlayabilecektir:
- İşbu bilgi notunda da ele alındığı üzere gerek mevzuat gerek Yargıtay kararları ışığı altında meydana gelen iş kazası ile işverenin yönetimi/talimatı arasında bir ilişki bulunmalıdır. Bu kapsamda, örneğin işçinin şahsi işleri sebebiyle öğle arasında işyerinden ayrılması hallerinde bu durum mazeret izni tutanakları vb. ile kayıt altına alınmalıdır.
- Ayrıca, özellikle şantiye, atölye veya fabrika gibi tehlikeli/çok tehlikeli sınıflarda çalışan işçiler için Personel Devam Kontrol Sistemleri aracılığıyla işçilerin giriş-çıkış saatlerinin daha etkin bir şekilde takip edilmesi ve işyeri kamera sistemleri ile çalışma alanlarının güvenliğinin sağlanması tavsiye edilmektedir. Bu noktada, üçüncü şahısların ağır kusuru veya çalışanın tam kusuru durumlarında sorumluluğunun işverenin sorumluluğunun doğmayacağı ya da duruma göre azalacağı unutulmamalıdır.
- Bir diğer tedbir olarak, ‘kendilerine verilen giyim eşyası, koruyucu malzeme, donanım ve makinaları usulüne uygun kullanmama’, ‘amirinin bilgisi olmadan, kendisine verilen yetki dışında başka bir iş yapma’, ‘ilk amirine bilgi vermeden işyerini terk etme ve/veya işyeri hekiminin onayını almadan viziteye çıkmak (acil durumlar hariç)’ haller kapsamında disiplin yaptırımlarını içeren bir Disiplin Yönetmeliği’nin her bir işçiye tebliğ edilmesi önem arz etmektedir. Tekrar eden ihlallerde ise çalışandan disiplin süreçleri kapsamında savunma talep edilebilecek ve disiplin kurallarına sürekli uyumsuzluk durumunda ise iş sağlığı ve güvenliği kurallarına duyarsızlık, iş sözleşmesinin feshi ile sonuçlanabilecektir.
Yukarıda bahsi geçen önlemlerin eksiksiz yerine getirilmesi, işveren açısından olası hukuki risklerin azaltılmasını veya önlenmesini sağlayabilecektir.
[1] SSGSSK m.3/6 uyarınca sigortalı, kısa ve/veya uzun vadeli sigorta kolları bakımından adına prim ödenmesi gereken veya kendi adına prim ödemesi gereken kişidir.
[2] Topaloğlu, S. ve Çınkı, F. İş Kazaları ve Meslek Hastalığı s. 114
[3] SSGSSK’daki düzenleme şekli kapsamında, asıl işyeri, bağlı işyeri, eklenti ve araçlarda ortaya çıkabilecek kazaların çoğunluğu iş kazası olarak sayılmaktadır. Çalışanın nedeni ne olursa olsun, işyerinde olduğu zaman diliminde başına gelen her kaza, iş kazası olarak değerlendirilecektir.
Güzel, A./ Okur, A/ ve Canikoğlu, N, Sosyal Güvenlik Hukuku, s.332
[4] Sarper Süzek, İş Hukuku, 10. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul, 2024, s. 446.
[5] “Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.” (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar) (Lexpera) [Erişim Tarihi:22.11.2024]
[6] Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 11.3.1983 T., 27092/3823 K. “…davacı işçi, davalı işverenin işyerinde çalışmakta iken meydana gelen ve sağ bacağından yaralanması neticesinde %40 oranında kayba uğraması ile sonuçlanan iş kazasında, tam kusurlu olduğu tespit edildiği için işçi lehine manevi tazminata hükmedilmemiştir.”
[7] Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 16.05.1996 T., 1996/3113 E., 1996/2377 K. “İşverenin, işçilerin işyerine ulaşımı amacıyla taşıdığı araca; ters yönden gelen başka bir aracın %100 kusurlu bir şekilde çarpması sonucu, söz konusu kaza gerçekleşmiştir. Bu kaza sonucunda; miras bırakan işçinin vefat etmesi üzerine, mirasçıları, tazminat talepli dava açmışlardır. Yargıtay; söz konusu kazanın, üçüncü kişinin kusuru neticesinde meydana geldiğini, bu sebeple illiyet bağının kesildiğini, işverenin kazadan sorumlu tutulmasının mümkün olmayacağı” hükme bağlanmıştır.
[8] Y9HD.13.02.2018 T., 2018/404, K.2018/1141 “Asıl … alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler. Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları bağlamaz”
[9] Canan Erdoğan, “Geçici İş İlişkisinde İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği Önlemleri Alma Yükümlülüğü”, BHD, Yıl 2, Sayı 2017/2, s. 127–158.
[10] YHGK, E. 2016/816, K. 2019/457, T. 16.04.2019, (lexpera).
“[…]sigortalının, kalp krizi geçirdiği tarihteki çalışmasının hizmet sözleşmesine dayalı olduğu, ölümle sonuçlanan olayın, kalp krizi sonrasında meydana geldiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır… bir olayın kurum ya da işveren açısından iş kazası olarak kabul edilmemiş olması, harici etkenlerle veya aniden ortaya çıkıp çıkmaması, yasanın açık hükmü karşısında olayın iş kazası sayılmamasını gerektirmeyecektir. Zira; yasada açıkça ifade edildiği üzere, zararlandırıcı sigorta olayının, yasada sayılan hal ve durumlardan herhangi birisinde gerçekleşmiş olması, gerekli ve yeterlidir. … sigortalının, işyerinde çalışmakta iken kalp krizi geçirerek ölümü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 11 maddesinin (A) fıkrasının (a) bendinde gösterilen “Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelme” hâline uygun bir olay olduğu gibi, aynı maddenin (b) bendinde yer alan “işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla meydana gelme” hâline de uygun olup; iş kazası sayılması gerekir […]”
[11] Yarg. 10. HD, E. 2004/4465, K. 2004/6425, T. 05.07.2004, (legalbank): “[…] Şu hâle göre 506 sayılı Yasanın 11/A-a maddesinde tarif edildiği üzere sigorta olayına neden olan intihar eyleminin işçilerin ikametine ayrılan ve işyerinin eklentisi konumunda bulunan bu nedenle de işyerinden sayılan işçi yatakhanesinde diğer bir anlatımla sigortalının “işyerinde bulunduğu sırada” meydana geldiğinde ve iş kazası olduğunda kuşku yoktur. Bu bakımdan olayı iş kazası saymayan mahkeme kararı isabetsizdir. Bu bağlamda açıklamak gerekirse, 506 sayılı Yasanın 11. maddesindeki iş kazası oluşturduğu belirtilen haller daha çok iş veya işin yürütümü ile ilgilidir. Zira, 11. madde de sayılan haller, işçinin işverenin otoritesi ve sorumluluğu altında bulunduğu durumlardır […]”
[12] T.C. Türk-Alman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk Anabilim Dalı, “Türk ve Alman Sosyal Güvenlik Hukukunda İş Kazası Kavramı,” Yüksek Lisans Tezi, Şeyma Zehiroğlu, Danışman: Doç. Dr. Esra Yiğit, İstanbul, Temmuz 2023 s. 60.; Yarg. 21. HD, E. 2015/18158, K. 2016/9853, T. 14.06.2016, (lexpera):“[…] müteveffanın davalı işyerinde sigortalı olarak çalıştığı hususunda ihtilaf bulunmamakla birlikte, iline gidiş nedeni ve amacının yukarıda sayılan (iş kazası) koşulları taşımadığı, müteveffanın kendi şahsi işi için gittiği ve bu sırada kaza geçirerek vefat ettiği anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine karar vermek gerekirken, kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur […]”
[13] Tuncay/Ekmekçi, age, s. 423.
[14] Yarg. 21. HD, E. 2015/14827, K. 2015/19327, T. 02.11.2015, (lexpera): “… Somut olayımızda ise, özetle bir olayın iş kazası sayılması için zararlandırıcı olayın hizmet akdinin ifası sırasında yani işvereninin hakimiyeti altında meydana gelmesi şarttır. İşbu dosyada ise asıl işi kilit-parke taşı döşeme işi olan davacının, olay günü malzeme almak için şoför ile birlikte görevlendirildiğine dair iddiasını ispata yeter delil bulunmamakta olup bu kapsamda davasının reddi gerekirken kabulü doğru olmamıştır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir …”
[15] EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2017, s. 36.
[16] İK madde 14: “Uzaktan çalışmada işçiler, esaslı neden olmadıkça salt iş sözleşmesinin niteliğinden ötürü emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. İşveren, uzaktan çalışma ilişkisiyle iş verdiği çalışanın yaptığı işin niteliğini dikkate alarak iş sağlığı ve güvenliği önlemleri hususunda çalışanı bilgilendirmek, gerekli eğitimi vermek, sağlık gözetimini sağlamak ve sağladığı ekipmanla ilgili gerekli iş güvenliği tedbirlerini almakla yükümlüdür.”
[17] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi – 2020/9056 E., 2021/14262 K., Tarihi: 16/11/2021
[18] Bingöl, Sigortalardan İşverenin Sorumluluğu, s. 54; Sümer, İş Sağlığı, s. 90; Süzek, İş Hukuku, s. 413.
[19] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 02.11.2020 tarihli ve 2019/3182 esas sayılı kararında, “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile davalının Kurumun rücu alacağından sorumluğu ancak kusurunun varlığı halinde mümkündür.”
[20] Süzek, İş Hukuku, s. 414; Orhan Rüzgar – H. Yunus Taş, İş Mahkemelerinin Görevi ve Yargılama Usulü, Dora Yayıncılık, Bursa 2018, s. 134.
[21] Eren, Borçlar Genel, s. 813; Narter, İş Sağlığı ve Güvenliği, s. 711; Süzek, İş Hukuku, s. 447.
[22] Ömer Ekmekçi ve Esra Yiğit, Bireysel İş Hukuku Dersleri, Oniki Levha Yayınları, İstanbul, 2024.
[23] Nuray Kovancı, “İş Kazası Sonucu Ölüm Nedeniyle İşverenin Cezai Sorumluluğunun Suçun Manevi Unsuru Bakımından Değerlendirilmesi”; Y12. CD, 30.09.2014, 2013/24333, 2014/19098, UYAP Uygulamaları, 27.11.2024. “İnşaat işinde çalışan işçinin kaçak katına yatayda 30 cm. mesafede bulunan elektrik tellerine temas edip düşmesi nedeniyle öldüğü olayda; sanık A.A’nın olay tarihinden önce elektrik dağıtım şirketi işletme müdürlüğüne verdiği “binamın temelini atmış bulunmakta olup, dükkan katının alt yapısı hazırlanmaktadır. Fakat inşaatın önünden geçen elektrik direği inşaatı engellemektedir, gereğinin yapılmasını arz ederim.” Şeklindeki dilekçesini adı geçen kurum tarafından verilen “…yapmakta olduğunuz inşaatta emniyet ihlali olduğu tespit edilmiştir. Şirketimizin iş programına göre, şebekede gerekli değişiklik yapılacak olup, inşaatı durdurmanız gerekmektedir…” şeklindeki cavabi yazıdan sanığın bilgisi olmasına rağmen inşaata devam edilmesi şeklinde gerçekleşen sanığın eyleminde bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu kabul edilmiştir.