Sözleşmelerde Türk Dili ve Türk Parasının Kullanılması
İçindekiler
ToggleUluslararası düzlemde iş yapan ve yabancı şirketler ile teması gün geçtikçe artan Türk şirketlerinin, son zamanlarda ekonominin de dalgalı olması sebebiyle, borçların hangi para birimiyle ödeneceği ve sözleşmelerin lisan şartı gibi soruları önem kazanmıştır.
Ticari hayatta varlığını gösteren şirketlerin güncel hukuki gelişmeleri takip etmemesi halinde taraflar arasında uyuşmazlık ve mağduriyet gündeme gelebilmektedir. Bu sebeple GRC Legal olarak sizler için hazırlamış olduğumuz Türk parasını korumak adına çıkarılan tebliğ, sözleşmelerde kullanılacak dil adına çıkartılmış kanun ve çeşitli Yargıtay kararları ışığında sözleşmelerde Türk dili ve Türk parası kullanılmasına yönelik bir rehberi saygıyla bilgilerinize sunarız.
Sözleşmelerde Türk Dili:
Bilindiği üzere Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”)26. maddesi uyarınca Türk hukukunda sözleşme serbestisi ilkesi geçerlidir ve tarafların sözleşme içeriğini kanun sınırlarını aşmadıkları müddetçe özgürce belirleyebilecekleri belirtilir.
Bununla beraber kamu yararını gözetmek ve ticari hayatın aksamasını önlemek adına kanun koyucu çeşitli hükümler ile sözleşmelere bazı sınırlamalar getirmiştir. Örneğin TBK’nın 27. maddesi uyarınca konusu imkânsız, ahlaka aykırı, emredici hükümlere aykırı sözleşmelerin kesin hükümsüz olacağı belirtilmiştir.
Sözleşmenin dili söz konusu olduğunda ise özel bir kanun devreye girmektedir: 805 Sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun (“805 sayılı Kanun”)
805 sayılı Kanun 1926 tarihli olmasından ötürü çağın gerisinde kaldığı ve hızlı değişen ticari hayata uyumlu olmadığı gerekçesiyle doktrinde eleştirilmektedir.
Her ne kadar bu kanundan sonra çeşitli uluslararası antlaşmalar ile (1958 tarihli New York Sözleşmesi ve 1961 tarihli Avrupa Sözleşmesi) uluslararası bir antlaşmanın dilinin yabancı dilde olmasının sözleşmeyi geçersiz kılmayacağı belirtilmiş olsa da, Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemelerinin (“BAM”) 805 sayılı Kanun uyarınca verdiği kararlar da mevcuttur ve bu hususta bir tutarsızlık görülmektedir.
1)Sözleşmenin iki tarafının da Türk olduğu durumlar
805 sayılı Kanun’da, Türk tabiiyetindeki bütün nevi şirket ve müesseselerin, Türkiye dahilindeki her hesap ve defterlerini Türkçe tutmaya mecbur oldukları belirtilmiştir.
Maddede ifade edilen “her şirket ve müessese” ibaresine adi şirket ve diğer işletmelerin de dahil edilmesi gerektiği doktrinde çoğunluk görüştür. 805 sayılı Kanun’un “tabiiyet” kelimesini kullanması, şirket ortaklarının tamamı yabancı olsa dahi Türkiye’ye tabii iseler bu kanun hükümlerine tabi olacaklarını söyler. Öğretideki baskın görüş “Türkiye dahilindeki” ifadesinin sözleşme yeri olduğu yönündedir.
Bu maddeden anlıyoruz ki; tarafların Türk olduğu ve sözleşmenin Türkiye’de yapıldığı hallerde, sözleşmenin dili Türkçe olmalıdır. Sözleşme taraflarının Türk olduğu durumda bir karışıklık söz konusu olmayıp, Türkçe düzenleme zorunluluğu kesinlik teşkil etmektedir.
2)Sözleşmenin bir tarafının yabancı olduğu durumlar
805 sayılı Kanun’un lafzının karışıklık yarattığı nokta burasıdır zira kanun koyucu bir tarafın yabancı olması durumunda sözleşme dilinin ne olacağını açıkça belirtmemiştir. 805 sayılı Kanun, yabancı şirketler açısından zorunluluğu yalnızca Türk tabiiyetindeki kurum ve diğer kişilerle aralarındaki haberleşmeler bağlamında getirmiştir.
Sözleşmelerin dili açısından mahkemelerin her ne kadar iki farklı sonuca vardığı kararları bulunsa da son içtihatlar sözleşmelerde Türkçe dilinin zorunluluğu olmadığı yönünde birleşmektedir. (E. 2020/883 K. 2020/5293 T. 23.11.2020) (E. 2021/3004 K. 2021/2309 T. 7.12.2021)
3)Yorum
Yine de içtihatlar henüz yerleşmediğinden ve 805 sayılı Kanun yürürlükte olduğundan, tarafların temkinli davranıp sözleşmeyi her iki dilde de imzalamalarının isabetli olacağı çoğunluk görüşüdür.
Günümüz uygulamasında da sözleşme tarafları, uluslararası ticaretin yoğun olarak kapsamında olan şirketler sözleşmelerini hazırlarken hem yabancı dilde hem de Türkçe sözleşme olarak iki sütunlu hazırlayıp imza altına almayı faydalı bulmaktadır
Tarafların dominant pozisyonu da göz önüne alınarak değerlendirme yapıldığında, kabul edebilme ihtimali olan karşı tarafa, sözleşme maddelerinde diller arasında herhangi bir çelişki bulunması halinde Türk dilinin ifade etmeye çalıştığı anlamın kabul göreceğine ilişkin hüküm eklemenin Türk şirketlerine fayda sağlayacağı kanaatindeyiz.
Sözleşmelerde Türk Parası
TBK’nın 99. maddesinde sözleşmelerde ödemenin hangi para birimi ile yapılacağı belirlenir. Buna göre konusu para borcu olan borçların ülke parasıyla ödeneceği fakat aksinin kararlaştırılabileceği belirtilmiştir. Burada kanun tarafından tanınmış seçimlik bir yetki vardır. Bu demektir ki sözleşme tarafları ülke parası veyahut yabancı para arasında bir seçim yapma özgürlüğüne sahiptir.
Sözleşmede “aynen” yabancı para birimiyle ödenir denmediği takdirde borçlu, ülke para birimi ile ödeme yapar zira ülke parasıyla ödeme esastır. Bu durumun sebebi, kanun koyucunun ülke parasının değerini korumak istemesidir.
1)Sözleşmenin İki Tarafının da Türk Olduğu Durumlar
Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2008-32/34)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2018-32/51) (“2018-32/51 sayılı Tebliğ”) 99. maddeye bu noktada istisna getiren bir niteliktedir.
2018-32/51 sayılı Tebliğ’de, Türkiye’de ikamet eden kişilerin, menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamayacağı belirtilmiştir.
Hükümden anlaşılacağı üzere sözleşmenin iki tarafı da Türkiye’de ikamet ediyor ise taraflar belirtilen sözleşme tiplerinin bedelini yerli para birimi dışında belirleyemezler.
2018-32/51 sayılı Tebliğ’de, Türkiye’de ikamet eden kişilerin, menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamayacağı belirtilmiştir. Hükümden anlaşılacağı üzere sözleşmenin iki tarafı da Türkiye’de ikamet ediyor ise taraflar belirtilen sözleşme tiplerinin bedelini yerli para birimi dışında belirleyemezler.
2018-32/51 sayılı Tebliğ’in çeşitli istisnaları bulunmaktadır. İstisnalar çerçevesinde Türk parası zorunluluğu olmayan durumlar belirlenmiştir: T.C. vatandaşı olmayan Türkiye’de yerleşik kişilerin taraf oldukları gayrimenkul satış ve kira sözleşmeleri, yurt dışında üretilen donanım ve yazılımlara ilişkin lisans ve hizmet sözleşmeleri, taşıtlara ilişkin olanlar dışında kalan satış ve kiralama sözleşmeleri, sermaye piyasası araçlarının oluşturulması, ihracı ve alım satımı ile bu araçlar üzerinde yapılan işlemler ve T.C. vatandaşı olmayan şahıslar ile akdedilecek hizmet sözleşmeleri bu kapsamdadır.
Bu bağlamda kişilerin 2018-32/51 sayılı Tebliğ’e aykırı olarak yapacağı sözleşmelerin akıbeti konusunda doktrinde farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüş TBK m. 27 uyarınca sözleşmenin kesin hükümsüz olacağını savunmaktayken diğer görüş ise eylemin idari düzene aykırılıktan idari para cezasına tabi olacağını ileri sürmektedir.
2)Sözleşmenin Bir Tarafının Yabancı Olduğu Durumlar:
2018-32/51 sayılı Tebliğ’de görüldüğü üzere, bu Tebliğ, yalnızca iki tarafın Türkiye’de ikamet etmesi halinde geçerlidir. Yani sözleşmenin taraflarından birinin ikametgahı Türkiye’de değil ise, bu hüküm uygulanmayacaktır.
Bununla birlikte, gerçek yabancı para borçlarında para birimi hususunda seçimlik bir yetki bulunmamaktadır. Gerçek para borcundan anlaşılması gereken, tarafların ödenecek bedeli belirlerken açıkça yabancı para üzerinden anlaşmalarıdır. Taraflar “aynen” yabancı para borcunun ifası söz konusu ise, borçlu ülke parası ile ödeme yapma teklifi sunamayacaktır.
Örneğin, taraflar “aynen”, “gerçek olarak” 1000 Amerikan doları ile ödeme yapmakta karar kılmışlar ise burada aynen yabancı para borcu vardır fakat ifa günü geldiğinde 1000 Amerikan dolarına tekabül edecek Türk lirası üzerinden kurulan sözleşmede aynen yabancı para borcu yoktur.
Eğer borç vade zamanında ödenmediyse, burada alacaklıya seçimlik hak tanınıp tanınmayacağı tartışmalıdır
Bir görüş, borcun ifa tarihinde ödenmemesi halinde, kanun koyucunun alacaklıya tanıdığı seçimlik yetkilerin yabancı para borçlarını da kapsadığını savunmaktadır. Bu görüş, kanun koyucunun alacaklıya seçimlik yetkileri tanırken alacaklıyı korumayı amaçladığını, bu nedenle TBK. m. 99/3 hükmü gereği, borcun ödeme günündeki kur üzerinden Türk Lirası karşılığıyla ödenmesini isteyebileceğini söylemektedir. Diğer bir görüş ise, gerçek yabancı para borçlarında TBK’nın ifadesinden alacaklının seçimlik yetkilerinin bulunmadığının anlaşıldığını savunmaktadır
3)İstisna
2018-32/51 sayılı Tebliğ çerçevesinde bedelleri döviz cinsinden belirlenemeyecek sözleşme tipleri düzenlenmiş olduğu gibi, ayrıca istisna kapsamına alınarak Türk parası ile belirleme yükümlülüğüne tabi olmayacak durumlara da yer verilmiştir.
T.C. vatandaşı olmayan Türkiye’de yerleşik kişilerin alıcı veya kiracı olarak tarafı oldukları gayrimenkul satış ve kiralama sözleşmeleri, taşıtlara ilişkin olanlar hariç olmak üzere menkul satış ve kiralama sözleşmeleri, bilişim teknolojileri kapsamında yurt dışında üretilen yazılımlara ilişkin satış sözleşmeleri ile yurt dışında üretilen donanım ve yazılımlara ilişkin lisans ve hizmet sözleşmeleri, sermaye piyasası araçlarının oluşturulması/ihracı/alım satımı ile bu araçlar üzerinde yapılan işlemler ve T.C. vatandaşı olmayan şahıslar ile akdedilecek hizmet sözleşmeleri başlıca istisna kapsamına alınanlar arasında bulunmaktadır.
2018-32/51 sayılı Tebliğ uyarınca bedellerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkün olmayan sözleşmelerde tahsili yapılmış veya gecikmiş alacaklar ile gayrimenkul kira sözleşmeleri kapsamında verilen depozitolar ve sözleşmelerin ifası kapsamında dolaşıma girmiş kıymetli evraklar için bu yükümlülük uygulanmayacaktır. Buna göre belirtilen konuların Türk Parası üzerinden belirlenmesi zorunluluğu söz konusu değildir.
Tebliğ gereğince Türk parası üzerinden düzenlenecek sözleşmelerin bedelleri konusunda tarafların serbest iradeleri ile düzenleme yapmaları mümkündür. Ancak ortak mutabakatın sağlanamaması durumunda, 02.01.2018 tarihindeki Merkez Bankası efektif satış kuru esas alınacak ve Tüketici Fiyat Endeksi (“TÜFE”) aylık değişim oranına göre artışlar yapılacaktır.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan hususlar incelendiğinde, sözleşmelerin hangi dilde kaleme alınacağı ve bunun yanında para borçlarının hangi ülkenin para birimi ile ödeneceği hususunda istisnalar ve belirsiz haller bulunmakla beraber; içtihatlar tamamen ortak noktada buluşana dek asıl sözleşmeye ek Türkçe halinin de hazırlanmasının isabetli olacağı, para borçlarında ise sözleşme konusunun 2018-32/51 sayılı Tebliğ kapsamına girip girmediği ve “aynen” ibaresinin kullanıp kullanılmadığı önem arz etmektedir.
Taraflar her zaman olduğu gibi, sözleşme hazırlamanın bedel hususunun kararlaştırılması aşamasında, para birimi seçiminde de dikkatli ve özenli olmalıdır.